Sanıyoruz öyleyse varız
Şehir soğumayı unuttu, şehirler de unutmuş olabilir. Bu yüzden heyecanların peşinde koşmak isteyenlerin türediğini görmemek imkansız. Denize hasret kalanların mevzusunu ise hiç ama hiç sormayınız.
Bu ara dünyada "insan" olanların gündemi aynı: Ölüm, katliam, acı ve gözyaşı. Bunlarla dalga geçenlerin hırpalanacağı yer burası değil.
Bir rastlantı meydana gelip olaylar geliştiğinde, mavi gök sorunsuz şekilde hayatına devam ederken, iki yaratılmışın elleri birleşir umuduyla çizilen yapay yollar görünüyor. Kahve falı değil bu, gerçekleşmesi mümkün olan bir şey. Evet, şey.
Birtakım güzelliklere şahit olmanın huzuru, yaşamın göremediğimiz anlamlarını gün yüzüne çıkarmalı artık.
Nietzsche şöyle diyor: Yaşamak için bir nedeni olan insan her türlü "nasıl"a katlanabilir.
Patlamaya yakın bir yanardağ gibiyken nahif bir eli tutmak, ütopya olmasa gerek.
Şehir yahut şehirler soğumayı unutsa da zaten her gün derin dondurucu gibi yüzlere maruz kalarak soğukluğu tadıyoruz. Hatta direkt biz de o derin dondurucular gibi olabiliriz. Ona da başkaları karar versin, severler.
Gelelim sandığımız milyonlarca şeye.
İyi, kötü, samimi, âşık, deli, yolcu, küfürbaz, yaşlı, genç...
Bu böyle uzar gider.
Sanıyoruz, öyleyse varız. Hasretiz, öyleyse varız. Ölmedik, öyleyse varız. Bu da böyle uzar gider. Mevzu gerçeklik. Bilmem, bunu tatmak ne kadar düştü bize?
"Vîrâneyim, bir dem gelsen gönlüm gülistân olur benim." diyerek uzanmak istediğimize kavuşabilmek dileğiyle...
Çok güzel 👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻
YanıtlaSil